bets10 yeni adresi mobilbahis güncel casino maxi yeni adresi deneme bonusu veren siteler deneme bonusu bonus veren siteler

İş Güvenliği Bilinçlendirme

İş Güvenliği Bilinçlendirme

Değer Yönetimi Anlayışı Yaklaşımı ile

“İş Sağlığı ve Güvenliği”

Sendikamızı,  işverenlerimizi, üyelerimizi ve ailelerini “değer” olarak görmeliyiz. Eğer bu değerlerimiz bizim için önemli ise o zaman değerlerimizi aşağıdaki değer yönetim ilkeleri çerçevesinde yönetmemiz gerekir.

- Yönetim tarzı(bireysel yetenekler ile değil, yönetim araçları ile yönetmek),

- İnsan dinamiklerini(iletişim, takım olma, hesapverebilirlik vb.) harekete geçirmek,

- Şartların muhasebesi ve muhakemesini(iç dış şartlar) iyi yapabilmek,

- Tercih edilen metotların geçerliliği ve güvenilirliğini ortaya koyabilmek.

Neden sendikamızı ve üyelerimizi bir değer olarak görmeliyiz? Sendika üyelerini sadece bir üye, üyeler de sendikayı sadece bir sendika olarak görürse asla karşılıklı faydaya dayalı değer odaklı sonuçlar elde edilemez. Bu needle karşılıklı bir değer olarak görme ve bu şekilde hareket etme önemlidir. Sendikaların görevi her platformda üyelerinin hakkını savunmak, korumak ve hakkını almaktır. Bütün bunlardan daha önemlisi ise onların sağlıklı olmalarına ve sağlıklı kalmalarına çalışmaktır. Üyelerin görevleri  ise sendikalarının gelişimine, güçlenmesine katkı sağlamaktır.

İş Sağlığı ve Güvenliği sadece bir yasal konu değildir. Yasalar her zaman minimum şartlardır. Yasalara uymak İSG  performansı olamaz. Ama ülkemizde yasal şartlara uyunca bütün sorumluluk yerine getirilmiş sayılır. Halbuki bu sadece asgari şartları karşılamaktır. İSG ile ilgili yasaların yerine getirilmesi çalışanların  sağlığını güvence altına almaz, aslında bu yasal şartların karşılanması işvereni güvence altına alır , asla çalışan sağlığını güvence altına almaz. Sağlığını koruması gereken işçinin kendisidir. Bir insanın kendisinden başka hiç kimse onun sağlığını ondan daha fazla düşünmez. İşçilerin bu konuda bilinçlendirilmesi çok önemlidir.

İş kazaları, yüzde 80’ in üzerinde insan hatası kaynaklı oluşmaktadır. Bunun en önemli sebepleri arasında, çalışanların “İş sağlığı ve Güvenliği” konusunda yeterince bilinçlendirilmemesi yer almaktadır. Yasal şartlar ne kadar ağır ve zorlayıcı olursa olsun, çalışan bu konuda bilinçli olmaz ise yasalar hiç bir işe yaramaz. Eğer yasalar belirleyici olsaydı, trafik kazasında her yıl binlerce ölüm gerçekleşmezdi. Evet bir işveren yasal anlamda zorunlu olan İSG eğitimlerini çalışanlarına vermeli ve kayıtlarını oluşturmalıdır. İşveren bunu yaptığını kayıt altına almışsa görevini yapmış olur ve yasal anlamda kendisini güvence altına almış olur. Ancak çalışanın bilinçlenmesi, yasal şartların zorunlu kıldığı kapsamda verilen eğitimlerle  asla sağlanamaz. Bunun için işverenin başka eğitimler de vermesi gerekir. Ancak işverenler genelde yasal zorunluluk olarak yapması gerekenler dışında eğitim maliyetinin altına girmemektedirler. Sendikalarımız bu konuda işverenden talepte bulunmalı hatta gerekirse bu konuda kendileri çalışma yapmalıdırlar.

Bir sendikanın çalışanına ve onların ailelerine vereceği en önemli destek, onların ailelerinden ve sevdiklerinden ayrılarak geldikleri iş yerlerinden tekrar ailelerine ve sevdiklerine sağ salim dönmelerini sağlayacak çalışmalar yapmaktır. Eğer yapılan istatistiki çalışmalar % 80’ in üzerinde iş kazalarının çalışan kaynaklı olduğunu söylüyorsa bu konuda yapılacak en değerli çalışma sendika üyesi olan çalışanlara verilecek iş sağlığı ve güvenliği konusunda bilinçlendirme eğitimleri olacaktır. Bu bilinçlendirme çalışması bir nevi onlara ve ailellerine sunulan bir yaşam desteği olacaktır.

Şunu özellikle belirtmekte fayda var. İstatistikler kaza ve olayların % 80 oranında insan kaynaklı olduğunu söyler, evet bu buz dağının görünen kısmıdır. Asıl buz dağının görünmeyen kısmı insanları bu kaza ve olaylara iten nedenlerdir.  Asıl bu nedenlerin iyi anlaşılması gerekir. Bundan bir kaç ay önce televizyonlarda gösterilen bir kamu spotunda, arşiv veya depoda çalışan bir insanın sandalye üzerine çıkarak yüksekten bir şey almaya çalıştığını ve o an evdeki küçük kızının aklına gelmesi ve bu yaptığının yanlış olduğu vurgusu verilmeye çalışılmaktadır. Yani işçi suçlanmaya ve suçlu gösterilmeye çalışılmıştır. Halbuki o depo veya arşive işveren tarafından bir merdiven temin edilip edilmediği(yeterli kaynak sağlanmadığı) mesajı hiç kamu spotunda yer almamaktadır. Orada asıl verilmesi gereken mesaj insanların merdiven dururken neden sandalyeyi tercih ettiği olmalıydı. Ancak o kamu spotunda merdiven hiç görüntülerde yok. Tabi ki o arşivde çalışan insan yüksekten bir şey alması gerektiğinde bunu bir şekilde yapacak. Bu kamu spotunda aynı yanlış yapılmış, yani çalışan suçlu(düşüncesiz) gibi gösterilip, asıl işverenin kaynak(merdiven) temin edip etmediği meselesi hiç göz önüne alınmamıştır. Bu kamu spotu kim tarafından hazırlanmışsa büyük bir yanlışı onlar da yapmıştır.  Ben burada özellikle insan hatasından çok bu hataların gerisindeki nedenlerden kısa da olsa bahsetmek istiyorum.

İnsan hatalarının kaynağı;

- İletişim eksikliği

- Kaynak yetersizliği

- Kendine güvenme

- Bilgi eksikliği

- Yorgunluk

- Zihin dağınıklığı

- Baskı

- Sendikal görüşmeler

- Bilinçsizlik

- Stres

- Özgüven eksikliği

- Ekip çalışmasında eksiklik

- Zaman baskısı

- Çalışanın morali

- İş yükü

- Bürokrasi/kırtasiye

- Ailevi sorunlar

- Uygun eğitim eksikliği

- Unutkanlık

- Uzun tatil araları vb.

İnsanlar  bilerek kendi sağlığı ile ilgili hata yapmazlar. İnsanın bilerek hata yaptığı tezi üzerinden hareket etmek asla doğru çözüm  ve analiz şekli değildir. İnsanların yapmış oldukları hatanın kaynağını tespit edip çözümü orada üretmeliyiz.

Görevim gereği bir çok ülkede İSG(OHSAS) denetimleri yaptım. Gelişmiş ülkelerdeki işveren anlayışında; evinden, ailesinden sağlıklı gelen çalışanlarını evlerine sağlıklı göndermek birinci önceliktedir, iş ondan sonra gelir. Bunun için çalışanlarına emniyetli ve güvenli çalışma ortamı sağlarlar. Asla emniyet ve güvenlik tedbirlerinden ödün vermezler, hatta bu şartlar sağlanmadan asla işin başlamasına izin vermezler. Tabi ki burada yasaların zorlayıcılığı vardır. Ama bu tek başına yetmez, bizde de aynı yasalar vardır, ama sonuç çok farklıdır. Bizim ülkemizde ise işverenler için iş herşeyden önce gelir. Şartlar ne olursa olsun iş bitirilmelidir. Tabi burada iş kaygısı emniyet ve güvenlik kaygısının önüne geçtiği için sonuçlar çalışan sağlığı açısından daha olumsuz durumlar oluşturmaktadır.

Mevcut İSG mevzuatı İSG uzmanları ile çalışılması, sorumlulukların bu uzmanlarda olması, bu uzmanların işveren adına çalışması ve onlardan maaş alması şeklindedir. Yani bir işletmenin İSG performansı bir uzmanın yeteneklerine bırakılmıştır. Ayrıca maaşını da işverenden alacak olması bu uzmanların tarafsız ve objektif olmalarını zorlaştırmaktadır. Kısacası bu uzmanlar mecburen işveren lehine hareket etmektedirler. Yasa gereği uzmanların çalışması, çalışanlara İSG eğitimi verilmesi zorunluluğu, cezai uygulamalar, koruyucu ekipman verilmesi vb. iş kazalarını asla yeteri düzeyde önleyemez. Kazayı önleyecek olan çalışanların bilinçlendirilmesi, ve yukarıda sıraladığımız insan kaynaklı hataların nedenlerinin ortadan kaldırması ile mümkün olacaktır.

“Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği” kongresinde eski çalışma müfettişlerinden birisinin anlattığı bir konuyu sizinle paylaşmak istiyorum. Yıllarca üst üste gittiği ve denetim yaptığı bir kuruluşta İSG ile ilgili bulduğu eksikliklere cezalar kestiği ve her seferinde de işverenin bu cezaları ödediği ama eksiklikleri gidermediğini, bir kaç yıl sonra tekrar o kuruluşa gittiğinde eksikliklerin giderildiğini görür ve şaşırır. Bu durumu işverene sorduğunda nasıl oldu da bunları düzeltiniz der. İşveren kendilerinden ürün alan bir müşterinin İSG(TS 18001) belgesi istediğini ve gelen denetcilerinde bu durumlar düzelmez ise belge verilmeyeceğini söyledikleri için bütün eksiklikleri giderdiğini söyler.

Bu olaydan da anlayacağımız gibi yasaların gücü bir yere kadar. Ama müşteri talebi ve baskısı o işverende ne kadar etkin bir yaptırım sağlamıştır.  Dünyadaki hiçbir yasa, hiçbir yönetmelik, hiçbir standard, hiçbir mühendislik donanımı, müşteri(tüketici) baskısı kadar değişim ve iyileştirme sağlayamaz. Sendikaların, işverenlere TS 18001 gibi “İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetim Sistemi” konusunda belgelendirilme çalışması yapmalarını istemelidir. Eğer bir standard doğrultusunda İSG Yönetim Sistemi çalışması yapılırsa, İSG sadece uzmanların sorumluluğu olmaktan çıkar üst yönetimden en alt kadroda çalışanlara kadar herkesin sorumluluk hissettiği bir anlayışa dönüşür.

Bir ilimizdeki bir tekstil firmasının ürünü Avrupa’daki bir müşteri tarafından hem kaliteli hem de uygun fiyat olarak belirleniyor. Bizim firmamıza bir mektup göndererek ziyarette bulunacaklarını belirtiyorlar ve ziyarete gelip bir hafta incelemelerde bulunuyorlar. Fabrikadan ayrılırken çalışıp çalışmama kararlarını daha sonar bildireceklerini beyan edip ayrılıyorlar. Bir iki hafta sonra cevap olarak onlarla çalışamayacaklarını, sebebinin ise İSG konusunda bir standard(TS 18001) uygulamadıkları ve sürdürülebilir bir İSG sistemlerinin olmadığını söyleyip, sürdürülebilir bir İSG sisteminin olmadığı bir yerde sürdürülebilir iş anlayışı da olmaz derler. Bizim fabrika sahipleri bu müşterinin kararına  bir anlam veremiyorlar. Çünkü bizim işverenler sadece ürüne ve fiyata odaklı oldukları için asla Avrupa’lı işverenin işe bakış açısını yakalayamıyorlar. Daha sonra bu firma İSG çalışması yaparak sürdürülebilir bir İSG sistemine sahip olarak belgelendiriliyor. Bu örnekten de görüleceği gibi müşteri talebi nasıl bir yaptırıma sahip oluyor. Biz kuruluşlarımıza bu çalışmaların önemini anlattığımız halde olaya maliyet olarak baktıkları için kolay kolay bu çalışmaların altına girmiyorlar. Ne zaman müşteri talebi olursa o zaman bu çalışmaları yapıyorlar. Tabi bu öngörüsüzlük onlara daha ağır maliyetler oluşturuyor.

Türkiye’deki bir işletmenin başına bir Japon yönetici geliyor. Kalite birimi yöneticileri buna çok seviniyorlar. Bizim kalite raporlarımız çok ilgi çekecek diyorlar. Ama Japon yönetici her kürsüye çıktığında İSG çok önemli aman taviz vermeyelim diyor. Kalite biriminin verimlilik raporlarını hiç okumuyor. Kaliteciler buna çok bozuluyorlar ama birşey söyleyemiyorlar. Japon iki, üç yıl sonra tekrar ülkesine dönüyor. Dönmeden önce birimleri ziyaret ederek vedalaşıyor. Kalite birimine geldiğinde kaliteciler sitemde bulunuyorlar. Onun gelmesine ne kadar mutlu olduklarını, onların kalite raporlarının itibar göreceğini ve önemseneceğini düşünürken hiç ilgi göstermediğini ve buna da üzüldüklerini söylerler. Japon yönetici,  hala İSG önemli diyorum, çünkü kendisini emniyette ve güvende hissetmeyen hiç bir çalışan kaliteli iş üretemez diyor. Gerçekten bir an yaptığınız işi(işçi, doktor, polis, mühendis, öğretmen vb.) ve iş ortamında emniyetinizin ve güvenliğinizin tam olarak güvence altına alınmadığını düşünün, bütün bu şartlarda işin kalitesine ve kalite standardlarına nasıl odaklanabilirsiniz?

Eğitimlerimizde günlerce anlatmamıza rağmen, vermek istediğimiz mesajı veya bilinci veremediğimizi görüyoruz. Bazen bir slogan birkaç günlük eğitimden çok daha fazla çalışanlarda bilinç oluşturmaktadır. Genelde Japon kuruluşlarına gittiğimizde bütün işletme duvarlarında İSG, Çevre ve Kalite ile ilgili slogan görürüz. Yani işçi ne taraf dönerse orada bir slogan görür. Bu sloganlar çalışanlarda bilinç oluşturmak konusunda çok etkilidir.

Sonuç olarak; sadece İSG mevzuatına uymak, mevzuat eğitimleri almak, asla çalışanların sağlığını korumaya yetmez.  Çalışan sağlığını korumak için kuruluşlar, TS 18001(OHSAS) gibi standardlara uygun sistemler kurmalı, çalışanlarına yönelik çok çeşitli bilinçlendirme çalışmaları yapmalı ve bilinçli tüketiciler ile işverenler üzerinde baskı oluşturulmalıdır. Sendikalar, üyelerinin sağlıklı olmaları ve sağlıklı  kalmaları ile ilgili gereken çalışmaların yapılıp yapılmadığını takip etmeli ve bu konuda kamuoyu oluşturmalıdır.

İSG konusundaki çalışmaları ve performansları iyi olan kuruluşlar;

• Hastalık ve sakatlıkları azaltarak, çalışanların ve toplumun iyileştirilmesini sağlar,

• Kaynakların etkin tahsisi ile katma değer ve para tasarrufu sağlar,

• Yönetimin hazır bilgi kalitesini iyileştirerek, karar verme kabiliyetini geliştirir,

• İş Sağlığı ve Güvenliği kanunları ile uyumu sağlar,

• Firmanın imajını ve ününü geliştirir

• Önemli risklere maruz kalma ile ilgili artan anlayış ve bilgi sonucu etkin stratejik planlama yapılmasını sağlar,

• Denetim sürecinin geliştirilmesini sağlar,

• Organizasyon içinde ve dışındaki guruplar arasında gelişmiş haberleşmeyi sağlar,

• Zararla sonuçlanabilecek olası tehlikelerin önceden tespiti ve gerekli önlemlerin alınması sağlanır.

• Çalışanlar, işyerinin olumsuz etkilerinden korunur, rahat ve güvenli bir ortamda çalışmaları sağlanır.

• İş kazaları ve meslek hastalıkları sebebiyle oluşabilecek iş gücü ve iş günü kayıplarının en aza indirgenmesi, dolayısıyla iş veriminde artışın sağlanmasıyla üretimin (ürün ve/veya hizmet) korunması sağlanır.

• Çalışanların memnuyeti, müşteri memnuyetinde artış ve üretim maliyetlerinde azalma sağlanır.

• İş kazası ve meslek hastalıklarının oldukça yüksek maliyetleri en aza indirilir.

Bütün bu faydalar sadece çalışanları değil, işverenleri, işçileri, müşterileri, sendikaları, tedarikçileri doğrudan etkiler. Yani tüm paydaşlara(ilgili taraflara) değer katar.

“Kendisini Güvende ve emniyette hisseden çalışanların iş performansı da yüksek olur”

Hidayet Şahin-TSE

Baş Denetçi ve

Uzman Eğitimci